Sayfamız hazırlanıyor

Hacı Bektaş Veli
Anadolu Kültür Vakfı Aydın Şubesi
Çeştepe Şeyh Bedreddin Cem Evi

OSMANLI KATLİAMLARI

Yavuz Sultan Selim, Sünni inancını Anadolu Alevileri için bir zulüm nedeni yapan Osmanlı sultanıdır. Yavuz Sultan Selim’in Sünnilik adına Alevi halkı kitlesel olarak yok etmeye kalkışmasının nedeni Osmanlı’nın doğu sınırlarında hızla gelişen Türk Safevi Devleti’dir; bu devletin Anadolu Alevileri için Osmanlı zulmüne karşı bir umut olması ve Anadolu insanının Osmanlı topraklarından kaçmaya başlamasıdır. Bu güçlü Türk devletinin gelişip kökleşmesinin, sömürü alanı olarak görüp değerlendirdikleri Anadolu’nun elden çıkması demek olduğunu anlayan Osmanlı, bu gelişimin “tek İslam devleti” kurma çabalarını da engelleyeceğini düşünüyordu.

Yavuz Sultan Selim ve 40 Bin Alevi’nin Katliamı

Sıra sıra cellatlar, sürü sürü Türkmen’i doğramaya başladı. Zaten Fatih ta 1473 yılından itibaren (Otlukbeli) bu işe başlamıştı. Ardından Sünnilik güç buldukça Alevi düşmanlığı körüklenmeye başlandı. Yavuz Sultan Selim, halifeliği, Abbasiler’den kılıç zoruyla aldıktan sonra Sünnilik tutucu bir niteliğe bürünmüş ve artık toplumsal gelişmeye ayak uyduramaz hale gelmişti.

Anadolu’da Türklerin anlayamadığı Arap ve Acem dili yaygınlaşmaya başlamıştı. İşte Anadolu’da yaygın olan Alevilik, Sünniliği bir baskı aracına dönüştürmüş olan padişahların kabul edemeyeceği bir düşünceydi. Aleviler aynı zamanda Doğu sınırındaki Türk devletini destekliyorlardı ki; Osmanlı devleti bu nedenlerden Ötürü Anadolu Alevilerine baskı uyguluyordu.
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine sefere çıkarken; ordunun arkasında kendisine karşı çıkabilecek bir güç olsun istemiyordu. Savaş başladığında Alevilerin Şah İsmail’den yana tavır alma olasılığı da oldukça yüksekti. Ve Yavuz Sultan Selam 40 bin Aleviyi kılıçtan geçirdi. Kendini haklı çıkarmak için Alevilerin kadınları ortaklaşa kullandıkları, Kuran’ı, camileri yaktıkları şeklinde iddialarda bulundu ve bunun üzerine fetvalar yazdı. Yavuz Sultan Selim’in Alevi kırımı yapabilmek için yazdırdığı fetvalardan birisi Müftü Hamza’ya ait olanıdır; “Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler; Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran’ı küçük gördüler. (…) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlar’dan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (…) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir.”

Dönemin büyük fıkıh ve hadis bilgini olarak tanınan Müftü Hamza 1521 yılında ölmüştür. Tarihte yalnız böyle yüz karası bir fetvayla değil, rüşvet almak gibi bir suçla da anılır. Kuran üzerine yemin etmesine rağmen 50 bin akçe karşılığında Semendire Valisi Yusuf Bali’nin yolsuzluklarını ve haksızlıklarını kapatır. Müftü Hamza’nın rüşvet aldığını öğrenen Yavuz Sultan Selim onu sıkıştırıp canının bağışlanması karşılığında bu fetvayı verdirir. Osmanlı, iktidarı için her şeyi kullanmıştır, kullanmaya çalışmıştır.

Bu vahşet tablosu Osmanlı’da bir başka dönem uygulanan kırımla da benzerlik taşır. Osmanlı 1875-1876 Bulgar ayaklanmalarını bastırmada Çerkesler ve başıbozuk birliklerini kullanır. Dönemin tanıklarından biri o günleri şöyle anlatır: “Kadınlar ve kız çocukları saçlarından tutuldular, bir darbeyle diz çökertildiler, boyunlarından kesildiler. Çocuklar süngülere geçirildiler, hamile kadınların karınları deşildi. Bir çoğu sırayla soyuldular ve bir odun parçasının üzerinde hayvan sürüleri gibi büyük bir serinkanlılıkla kesildiler…”
Yine Meclisi Meb’usan tutanaklarında o günlere ilişkin şöyle anlatımlar yer alır: “1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında gayri-resmi olarak teşkil edilen ve Çerkeslerin ağırlıkla olduğu Osmanlı birliklerinin yolları üstünde rastladıkları Hıristiyan köylerini yağmalayıp, insanları kılıçtan geçirdikleri yüzlerce, hatta binlerce çocuğu köle olarak yanlarına aldıkları, çocuk ve eşyaların bir bölümün sattıkları….”

Yavuz Sultan Selim’le birlikte din, imparatorluğun üst yapı kurumlarından en kapsamlısı olarak güçlü bir varlık kazanmıştır. Artık iktidarı tehdit eden her şey “din zararına” ilan edilecek, her düşünce, eylem “din sapkınlığı” olarak anılacaktır. Ve fetvalar, fermanlar, bu yollu açıklamalarla muhalefetin ezilmesinde önemli role sahip olacaktır… Yani her türlü katliam, vahşet böylece meşrulaştırılacaktır. O günün toplumsal gerçekliği Anadolu halk şiirlerine ve türkülerine de yansır.

Bu yıl dağların karı erimez
eser bad-ı saba yel bozuk bozuk
Türkmen kalkıp yaylasına yürümez
yıkılmış aşiret il bozuk bozuk 
Pir Sultanım yaratıldım kul diye
Zalim paşa elinden mi öl diye
dostum beni ısmarlamış gel diye
gideceğim amma yol bozuk bozuk

(Pir Sultan Abdal)

Osmanlı’da Alevilere karşı en çok kullanılan cezalandırma yöntemlerinden bazıları:

Sınır dışı etme cezası: Birçok Kızılbaş Kıbrıs’a sürülmüştür ve köyleri ile aileleri arasındaki bağlar kesilmiştir. En özgün sürgün yerleri; Kıbrıs, Modon, Koroni, Budun ve Filibe’dir.

Hapsedilme cezası: Bazı Kızılbaşlar Kıbrıs’a sürülerek ailelerinden koparılmadan önce belli bir süre hapsedilmiştir. Kürek cezası veya kürek mahkûmiyeti: Uygulanan diğer bir ceza yöntemi ise Kızılbaşları zorla kadırgalarda kürekçi olarak çalıştırmaktır.

Boğulma cezası: Bazı Kızılbaşlar Kızılırmak’ta boğdurularak idam edilmişlerdir. Bazen bu ceza, diğer kızılbaşları caydırmak ve onlara bir “ders” vermek amaçlı uygulanmıştır.

İdam cezası: Osmanlı kaynaklarında sıkça “siyaset” veya “hakkından gelme” olarak adlandırılan bu yöntem, belki de o dönem Kızılbaşlara en sık verilen cezadır.

Taşlayarak öldürme veya recm cezası: Normalde Osmanlı’da recm cezası zina edenlere verilirdi. Fakat bu yöntem aynı zamanda Kızılbaşlar üzerinde de kullanılmıştır. İnançları dolayısıyla taşlanarak öldürülen Koyun Baba bunun en tipik örneğidir.

‘Kızılbaşların elinden kesilen yenilmez’ ifadesi yahut inancı, 16. yüzyıl Osmanlı-Safevi mücadelesi bağlamında Anadolu’da Kızılbaş denilen Safevi taraftarlarının aleyhine üretilen bir anti propaganda. Çünkü Kızılbaşlar devrin ulemasının nazarında ‘şer’ ve ‘kafir’ (teknik tabiriyle konuşursak küfr ü bidat’e ilhak eden bir mezheb-i küfr) olarak değerlendirilip, bunlarla mücadele etmek de Müslümanlara farz ve vacip kılınmıştır. Böylelikle de ‘kafir’ olarak görülen bu Kızılbaşlara karşı yapılan savaş cihattı. Dolayısıyla cihatta olduğu gibi öldürülmeleri caiz, malları, çocukları ve eşleri helal, kestikleri de leş olarak görülmekteydi.

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Aydın Şubesi

Email: info@hbvakvaydin.org.tr
Adres: Çeştepe Mah. 4309 Sok. No: 16 AYDIN – Türkiye
Telefon: +9 0535 000 00 00